İstanbul’dan mektuplar : Türkiye’de koalisyonun yeni ortağı: Mafya
- -Aktualisiert am
Der türkische Präsident Recep Tayyip Erdogan Ende November nach einer Kabinettsitzung in Ankara Bild: AP
Erdoğan’ın “reform” iddiasının raf ömrü, ortağının Çakıcı’yı meydana çıkarması kadarmış. Gıkını çıkaranı kapıya koyan Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”sine yaşananlar 90’lardan çok da farklı değil. Bir tek “Beyaz Toros”larımız eksik, onların yerini alan siyah panelvanlarımız var zaten.
Türkiye’de yaşıyorsanız, herhangi bir konuda vade vermek çok mantıklı olmayabiliyor. Ben de size yazdığım mektuplarda herhangi bir konuda projeksiyon yaparken, buna özen göstermeye çalışıyorum. Okuduklarım, tanık olduklarım yaptığım analizlerde bir vade ortaya koysa bile, yuvarlak sözcüklerle geçiştirmeye çalışıyorum. Çok sevmesem de, “Ne zaman olacağını zaman gösterecek”, “Hayata geçirilmesi zaman alacak”, “Bekleyip göreceğiz” gibi kalıpları kullanarak ihtiyat payı bırakıyorum. Burası Türkiye çünkü. İlk kez, son mektubumda riske girmek istedim. Erdoğan’ın açıkladığı “reform seferberliği”nin ne kadar etkili olacağını belirtirken, “En fazla iki hafta sürer” demeyi düşünüyordum. Ama bilgisayarın başına oturduğumda, yine klişelerden birine sığındım: “Bunun yanıtını vermek için biraz beklemek gerekecek. Ama attığı adımların içeride gerçek bir demokrasi getirme ihtimali oldukça düşük.”
Erdoğan’ın aniden ilan ettiği “reform seferberliği”nin koskoca bir hiçten ibaret kalacağını anlamak için, kafamdan geçirdiğim “en fazla iki hafta” da fazlaymış. Erdoğan’ın açıklamasından sadece birkaç gün sonra, dünyanın herhangi bir demokrasisinde yaşanmayacak bir şeye tanık olduk. Erdoğan’ın ortağı aşırı milliyetçi MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin cezaevinden çıkardığı mafya lideri Alaattin Çakıcı, ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehditler yağdırdı. Bahçeli, bu hakaret ve tehditleri kınamak bir tarafa; “dava arkadaşım” diyerek mafya liderini sahiplendi. Birkaç gün öncesinde “demokrasi ve hukuk” alanında reform sözü veren Erdoğan ise tek kelime etmedi. Kamuoyundan tepkiler yükselmesi üzerine, cılız bir soruşturma açıldığı haberi geldi. Oğlunun annesi olan karısını tetikçiye öldürten, suç örgütü kurmaktan yıllarca hapiste yatan Çakıcı; bırakın gözaltına alınmayı, ifadeye bile çağrılmadı. Birkaç gün sonra olana ise hiç kimse şaşırmadı. Çakıcı’nın tehditlerini izlemekle yetinen yargı, sosyal medyada bu mafya liderini eleştiren bir vatandaşı hapse attı!
Mafya lideri üzerinden muhalefetin tehdit edildiği ortam, reform iddialarını başlamadan bitiren ilk işaret fişeğiydi. Bu adımı, Erdoğan’a yakın iki ismin tasfiye edilmesi takip etti. AKP’yi kuran 4 isimden biri olan Bülent Arınç, Erdoğan’ın reform çıkışını sahiplenerek atılması gereken adımları sıraladı. Arınç, yıllardır düzmece iddialarla hapiste tutulan aydınlardan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. 4 yıldır cezaevinde olan Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın da tahliye edilebileceğini söyledi. “Reform”un bu kadarı, Erdoğan’a fazla geldi. Arınç’ın sözlerini “fitne ateşi” olarak niteleyerek partiyi birlikte kurduğu isme kapıyı gösterdi. Ertesi gün Arınç, Saray’daki görevinden istifa etti. Erdoğan’a en yakın halkada yer alan İhsan Arslan da benzer bir akıbetle karşılaştı. Oğlu halen Erdoğan’ın danışmanlığını yapan Arslan, iktidarın terör örgütü olarak nitelendirdiği Gülencilerin taktiklerini kullandığını, yargıyı kullanarak başarılı olmaya çalıştığını söyledi. Bu sözler de “reform” ruhuna aykırı bulundu. Arslan, AKP’den ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edildi.
Reform rüzgarı; mafya tehditleri, AKP’li de olsa sesini çıkaranların tasfiyesiyle devam ederken, Erdoğan’dan bir başka çıkış geldi. Aniden Avrupa Birliği rotasından söz etti: “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa'yla kurmayı tasavvur ediyoruz.” Çok şaşırtıcı değildi. Türkiye’ye gelen turistin de, dış yatırımın da kaynağı büyük ölçüde Batı’ydı. Yüzünü Rusya’ya, Çin’e dönmek ekonomik anlamda dişe dokunur bir fayda sağlamamıştı. Ülkede yaşanan ekonomik krizin derinleşmesiyle, Avrupa’yı yeniden tavlayabilmek için atılmış bir hamle bu. Oysa daha birkaç yıl önce Avrupa’yı “Haçlılar” diyerek eleştiriyordu. 2016’da, AB’ye “Biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git” çağrısı yapıyordu. 2017’de, “Avrupa’ya muhtaç değiliz, asıl muhtaç durumda olan Avrupa’dır” diyerek bağımsızlık nutukları atıyordu. Hadi o kadar geçmişe gitmeyelim. Sadece birkaç ay önce, “Avrupa Birliği’nin sonu geldi” müjdesi veriyordu. Geçen ay da, Macron ve Merkel’e şöyle sesleniyordu: Siz gerçek manada faşistsiniz, siz gerçek manada Nazi'nin zincir halkalarından birisiniz.”
Erdoğan, “faşist ve Nazi” dediği Avrupa’ya neden yöneldiğini şöyle temellendirmişti: “Demokrasiyi, adaleti, ekonomik kalkınmayı birileri dayattığı için değil, kendi halkımız bunlara layık olduğu için savunuyor ve hayata geçiriyoruz.” Bu açıklamadan sonra yaşadıklarımız, “layık olduğumuz” demokrasiden oldukça uzaktaydı. Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP’yi “ulusal güvenlik sorunu” olmakla suçlayarak operasyon sinyali verdi. Kendisine muhalefet edenleri çok daha ürkütücü sözlerle tehdit etti:“Ne milletvekili veya gazeteci sıfatı sizi kurtarır, ne STK kuruluşu maskesi tepenize binilmesine engel olur.” Erdoğan’ın reform çıkışıyla, başta Demirtaş olmak üzere Kürt siyasetçileri serbest bırakması beklenmiyordu elbette. Ama iklimin nisbeten yumuşayacağı beklentisi vardı. O beklentileri de bertaraf etti Erdoğan. Bir dönem PKK ile barış süreci başlatan Erdoğan, birkaç gün önce “Kürt sorunu yoktur” dedi. Oysa 2005’te “Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur” diye cesur bir çıkış yapmıştı. Erdoğan Kürt sorununu yok sayar da, yargımız boş durur mu hiç… Yargılanan bir Kürt gazeteci, hakimin sorularına kendi anadilinde yanıt verince, mahkeme tutanaklarına şöyle kayıt düşüldü: “Anlaşılmayan bir dil..” Öyle ya… Kürt sorunu yoksa, Kürtçe de yoktur!
Erdoğan’ın demokrasisi, sadece Türkleri ve Kürtleri etkilemiyor. Alman olmak da sizi kurtarmıyor. Antalya’ya tatile gelen 63 yaşındaki Kristian B., havalimanında Türk yolcularla tartışınca kendisini polis karakolunda buldu. Gözaltına alınan Alman diş hekimi, “Siz Türkler böylesiniz, Türkiye zaten demokratik bir ülke değil” dediği için 4 yıl hapis istemiyle yargılanacak. Elbette bu sürede ülkesine de dönemeyecek. Çünkü yurtdışına çıkışı yasak!
Bu tür trajedilerin yaşandığı bir ülkede, gençlerin en popüler “şaka”larından birinin ne olduğunu öğrenmek ister misiniz? Başlarına bir şey gelmemesi için, herhangi bir yorum yapamayacakları haberleri, şu cümleyi ekleyerek paylaşıyorlar: “Silivri şimdi soğuktur…” Silivri neresi mi? Erdoğan’ın tüm muhaliflerini hapsettiği, Türkiye’nin pardon Avrupa’nın en büyük cezaevi!