İstanbul’dan mektuplar : Erdoğan is watching you!
- -Aktualisiert am
Recep Tayyip Erdogan, aufgenommen am 22. Juli in Istanbul. Bild: AP
2018 Temmuzu’nda geçtiğimiz başkanlık sisteminin üzerinden 4 yıl geçti. Erdoğan’ın vaat ettiği “Yeni Türkiye”, üniversite mezuniyetleri ve festivallerin yasaklandığı, devletin interneti saat saat izlediği, hırsız maketindeki pantolonun bile çalındığı çorak bir toprağa dönüştü.
Türkiye bundan tam 4 yıl önce, otokratik bir başkanlık sisteminin ilk temsilcisini seçti: Recep Tayyip Erdoğan, 2018 Temmuzu’nda yapılan seçimlerde, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmayan yetkileri kuşanarak cumhurbaşkanı seçildi. Erdoğan’ın başkan seçilebilmek için açıkladığı vaatler oldukça iddialıydı. Seçimin yapıldığı tarihe kadar ülkeyi 16 yıldır yönetiyor olmasına rağmen; yeni sistemde başkan seçilmesi halinde “ekonomiyi uçuracağını”, ülkeye “güven ve istikrar” getireceğini söylüyordu: “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz. Ahdım olsun ki; faizler, enflasyon ve cari açık düşecek. Demokrasiyi bir üst lige çıkaracağız.”
Muhalefet ve medyanın ağır bir baskıyla karşılaştığı propaganda döneminin ardından, Erdoğan yüzde 52 ile 1000 odalı Saray’ın ilk sahibi oldu. Türkiyeli seçmenler “yetki” vermişlerdi… Sıra “kardeş”in, vaatlerini hayata geçirmesine gelmişti. Gelin görün ki Erdoğan’ın başkanlık masalı, hiç de iddia ettiği gibi gitmedi. Uçurma sözü verdiği ekonomi, çöküş noktasına geldi. Seçildiği tarihte 1 Euro, 5,3 TL ediyordu; bugünlerde 18,30’larda… Kişi başı gelir %5 azaldı. Başkanlık sistemi gelmeden önce enflasyon, yüzde 15 civarındaydı. Şimdi manipülasyona rağmen yüzde 80’lere dayandı. İşsiz sayısı 4 yıl içinde %38 arttı. Ülkenin kredi riskini gösteren CDS primi, 308 puandı. Şimdi 900’ü aştı. Artık borç bulabilmek için dolar bazında yüzde 10’dan fazla faiz ödememiz gerekiyor.
Saray rejiminin yarattığı ekonomik tablo, ülkeyi derin bir yoksulluk batağına sapladı. Son bir yılda gıda fiyatlarındaki artış %176 oldu. Bu tablo, yurttaşların en temel besin maddelerine bile ulaşımını güçleştirdi. 84 milyonluk nüfusumuz var, resmi rakamlara göre 14,8 milyon kişi yeteri kadar beslenemiyor artık. İktidar açlığı ortadan kaldıramayınca, bu tabloya erişimi engellemenin peşine düşüyor. Birleşmiş Milletler istatistiklerinin güncellenmemesi için Ankara artık açlık haritasına veri göndermiyor. Yoksulluğu bitirmiyor, bağımlı seçmenler yaratmak için yoksulluğu bir politika olarak kullanıyorlar. Son Ekonomi Bakanı Nebati, AKP’nin 20 yıllık iktidarında sosyal yardım alanların sayısı tam 4 kat artmasıyla övünüyor.
Saray temsilcileri pembe bir resim çizmeye çalışadursun, 4 yıl içinde 500 bin iş yeri ya iflas etti ya kapandı. Bireysel iflas dalgası da yükseliyor, 4 milyon kişi borçlarından dolayı yasal takipte. Anketlere göre halkın yüzde 71’i borçlarını ödeyememekten korkuyor. Araç sahiplerinin yüzde 87’si, artık gerekli olmadıkça arabalarını kullanmıyor. Her iki haneden biri, her ay ya temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor ya da faturalarından birini ödeyemiyor. Bu arada doğalgaz almak için para bulamayan sadece yurttaşlar değil. Devletin enerji şirketi, doğalgaz ithal edebilmek için Deutsche Bank’dan 925 milyon Euro borç aldı!
Ekonomideki yıkım tablosuna rağmen, adli vakalarda -şükürler olsun- bir artış gözlenmiyor. Ancak son günlerde, okuyunca gülümsemekten kendimizi alıkoyamadığımız iki hırsızlık vakasından söz etmem gerek size… Türkiye’de bazı sigorta şirketleri, vatandaşları hırsızlık sigortası yaptırmaya ikna etmek için, ofislerinin penceresine tırmanan cansız bir manken koyarlar. Hırsızların çok da uzakta olmadığını göstermek için… Geçtiğimiz günlerde hırsız maketinin üzerine giydirilen pantolon çalındı! Bir başka kentte, bisikletlerinin çalındığın fark eden bir aile; hırsızı engellemek için balkondan tencere fırlattı. Hırsız, bisikletle birlikte tencereyi de çalarak kaçtı…